Kadına yönelik şiddetle mücadele alanında çalışan, söz üreten, bu alanda üretilen politikaya katılan ve müdahil olan kadınlar olarak bu yıl, Adana Kadın Dayanışma Merkezi ve Sığınma Evi Derneği’nin ev sahipliğinde on dokuzuncusu düzenlenen Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezi Kurultayı’nda bir araya geldik. 15-17 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilen ve “Kadına Karşı Şiddetle Mücadelede Yerel Yönetim Yaklaşımları, Kadın Örgütleri ile İşbirliği İmkânları” ana başlığıyla gerçekleştirilen Kurultay’a 29 ilden, 68 kadın ve LGBTİ örgütü, 61 kamu kurumu ve belediyeden toplam 330 kadın katıldı.
Kadın örgütlerinin yerel yönetimlerle yaşadıkları sorunların neler olduğunu, kadın örgütleriyle yerel yönetimler arasında nasıl bir ilişki olması gerektiğini, yerel yönetimlerin kadına yönelik şiddet alanındaki çalışmalarını ve yükümlülüklerinin neler olduğunu, sığınakların ve dayanışma merkezlerinin durumunu, kadın örgütleri için önemli bir politika yapma aracı olan Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) gölge raporları ve son olarak da kadına yönelik şiddete karşı çıkarılan yasalardaki uygulama sorunları, değişimler ve kazanımlar üzerine hem tebliğler hem de atölyeler aracılığıyla tartışmalar yürüttük.
Ana başlık etrafındaki sunum, tartışmalar ve atölyelerde öne çıkan konular yerel yönetimlerin kadın örgütleriyle kurdukları işbirliklerinin yetersizliği, kurulan işbirliklerinin sürekliliğinin sağlanmasında yaşanan sorunlar ve OHAL kanunlarıyla kayyum atanan belediyelerin çalışmalarında, çalışanların karşılaştığı görev değişikliklerinden ve kadın da(ya)nışma merkezlerinin kapanmasından ötürü yaşanan zorluklardı.
Yerel yönetimler ile kadın örgütleri arasında bir ilişki olması yeterli değildir esas önemli olan bu ilişkinin nasıl kurulduğudur. Bu ilişkinin talep eden veren şeklinde olduğu, kişiler üzerinden kurulduğu ve sadece eleştiriye odaklanan bir dil ve yöntemle kurulduğu görülmektedir. Bu ilişki biçiminin değişmesi için kadınların farklı ihtiyaçlarını gören, karar verme süreçlerine kadınları dâhil eden ve kadın örgütleriyle kişilere bağlı değil kurumsal ilişki kurmayı esas alan bir yerel yönetim anlayışı benimsenmelidir.
Yerel yönetimlerin kadın mücadelesinde önemli bir zemin olduğu gerçeğinden hareketle, kayyum atanan belediyelerde bu antidemokratik uygulamalar ve OHAL koşulları, kadın hareketinin kazanımlarını geriye düşürmüş, mücadele alanlarını daraltmıştır. Kayyum atamalarının sonucu olarak belediyece yürütülen kadın çalışmaları durdurulmuş, kadın merkezlerinde çalışanların işlerine son verilmiş ve/veya görev yerleri değiştirilerek çalışmalar yürütülemez kılınmıştır. Bu durum kadın dayanışma merkezlerine başvuru yapan kadınların bilgilerinin gizliliği noktasında da endişeye neden olmaktadır. OHAL ve devamında gelen kayyum atamalarıyla değişen yönetimler eliyle kapatılan dayanışma merkezleri yeniden açılarak sayıları artırılmalı, var olan danışma merkezleri korunmalı ve erkek şiddetiyle mücadelenin ve kadınların güvenliğinin sağlanmasının olmazsa olmazı kadınların bilgilerinin gizliliği korunmalıdır.
Ülkelerinden savaş, şiddet ve/veya başka zorluklar sebebiyle Türkiye’ye göç eden kişilerin yaşadıkları sorunlar, da(ya)nışma merkezlerinin sayısının yetersizliği, özellikle devlet sığınaklarındaki kadınların karşılaştığı kötü muameleler, verilen desteklerin yetersizliği, ŞÖNİM’ler başta olmak üzere kamu kurumlarında kadına