Bizler, sığınak ve da(ya)nışma merkezi faaliyeti yürüten bağımsız kadın grupları olarak, belediye, SHÇEK, üniversitelerin ilgili bölüm temsilcileri ve feminist kadınlarla birlikte 10. Sığınaklar ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayını 7-8-9 Aralık’ta İstanbul’da gerçekleştirdik. Kurultayın ilk gününe yaklaşık 200 kadın, ikinci gün yapılan 6 atölye çalışmasına da yaklaşık 100 kadın katıldı.
Aile içinde kadına yönelik şiddet, kurultaylar aracılığıyla bir araya gelen kadınların mücadeleleri sonucu devletin hatta özel sektörün gündemine de girdi. Devletin AB finansmanı ile de olsa politikalar geliştirmeye başladığı bugün, biz kadınlar, sorunun aile içi iletişimsizlik boyutuna indirgenmesine ya da şiddetle mücadelenin ailenin korunması temelinde ele alınmasına izin vermemeliyiz. Bunun için de daha örgütlü mücadele etmemiz zorunludur.
Ayrıca özel sektörün, özellikle Hürriyet Gazetesinin başlatmış olduğu “Aile İçi Şiddete Son” kampanyası ile birlikte kadına yönelik şiddete karşı farkındalığın genişlemesi olumludur. Ancak kurultayla aynı tarihlerde “Aile İçi Şiddeti Önlemekte Medyanın Rolü” konulu bir konferans düzenleyen Hürriyet Gazetesinin kurultaya hiç yer vermemiş olması düşündürücüdür. Kadına yönelik aile içi şiddete karşı samimi ve tutarlı çalışma yürütmeyi hedefleyen hiçbir kurum, kadın hareketinin kazanımlarını ve mücadelesini görmezden gelerek bir yere varamaz. Üstelik Avrupa Birliği’nden sağlanan finansal destekle Alo Şiddet Hattı projesi yürütmekte olan Hürriyet’in, hedefleri tam olarak çakışmasa bile kendisine yapılan başvurularla ilgili kadın örgütleri ile işbirliği yapması kaçınılmazdır. Bu bakımdan Hürriyet Gazetesi’ni, yürütmekte olduğu kampanya sürecindeki çalışmalarını, kadın örgütleriyle kurduğu ilişkiler açısından da gözden geçirmesinin gerekliliğini düşünüyoruz. Ayrıca Acil Yardım Hattı vasıtasıyla Hürriyet’in de yüz yüze geldiği kadınların sorun ve sıkıntıları karşısında, devletin gerekli mekanizmaları oluşturması yönünde ne gibi yaptırımlar oluşturulabileceğine ilişkin fikir alışverişinin yapılması için kadın örgütleriyle ortaklaşa bir zemin oluşturmak bir ihtiyaçtır.
İlk yıl (1998) kurultaya yaklaşık 10 kadın örgütü katılırken, bugün kurultay içinde 60’a yakın kadın da(ya)nışma merkezi bulunuyor. Kurultay, kadına yönelik şiddetle mücadelede başta 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa ve TCK olmak üzere birçok yasal düzenlemenin tartışılabilmesini ve gerçekleştirilebilmesini sağladı. Nüfusu 50 bini aşan belediyelerde sığınak açılması, 2006/17 sayılı Başbakanlık genelgesi ve ilgili İçişleri Bakanlığı genelgeleri kurultayın sonuç bildirgelerinin devlet tarafından resmileştirilmesinin belgeleri olarak görülmelidir. Yine kurultayın ilk düzenlendiği yıl sığınak sayısı 7 iken, son verilere göre bugünkü mevcut sığınak sayısı 36’dır.
Bizler, kurultayın son günü, dayanışma merkezi ve sığınak faaliyeti yürüten bağımsız kadın grupları olarak diyoruz ki;
- Yeni Belediyeler Yasasının kabulünün üzerinden 3 yılı aşkın bir zaman geçmesine karşın, belediyelerin büyük bir çoğunluğu bu yasanın sığınak açılması ile ilgili hükmünü yerine getirmemiştir. Açılmış olan sığınaklar da yerleşmiş uluslararası ilkelerin dışında faaliyet yürütmektedir. Bu nedenle, 8 Mart 2008’de Türkiye’nin dört bir yanında belediyeleri uyarmaya dönük eylemleri yaşama geçirmeyi kararlaştırdık. Zaman geçirmeksizin sığınaklar açılmalı, burada yürütülen ve yürütülecek faaliyetler uluslararası düzeyde benimsenmiş feminist ilkeler doğrultusunda gerçekleştirilmelidir. 15 Ocak 2008’e kadar hazırlanacak olan dosyalarla kadın örgütleri, sığınak ve danışma merkezleri konusundaki deneyimlerini belediyelerle paylaşacak, ardından ilgili belediyelere sığınak açması talebi ile resmi başvuruda bulunulacak ve netice alınamaması durumunda ilgili belediyeler hakkında yasal yollara başvurulacaktır. Bu alanda 20 yıla yakın bir süredir biriktirdiğimiz deneyimleri, sığınak ve danışma merkezi faaliyetlerine ilişkin gözlemlerimizi içeren dosyaların hazırlanması ve eylem sürecinin örgütlenmesi konusunda Kadın Dayanışma Vakfı, Kırkörük, Adana Amargi, Akdam, Adana Kadın Meclisi ve Mor Çatı görev almıştır.
- “Kadın bakış açısı” kavramı muğlâktır. Sığınak ve da(ya)nışma merkezlerinde çalışanların kendilerini feminist olarak tanımlamasalar bile, feminist politikanın bu alanda yerleşmesini sağladığı ilkeler doğrultusunda kadından yana tutum almaları önemlidir.
- Sığınaklarda ve da(ya)nışma merkezlerinde ayrımcılık yapılmaması sağlanmalıdır. Sakatlık, etnisite, ırk, dil, cinsel yönelim, inanç gibi konularda geniş bir farkındalık yaratılmalı, çalışan seçiminde bu konudaki duyarlılıklar göz önüne alınmalıdır. Ayrıca yeterli düzenlenmenin olmaması durumunda bile ayrımcılık yapılmış olabileceği dikkate alınarak, sığınağın fiziksel koşulları ve işleyiş biçimi çeşitliliğe uygun hale getirilmelidir.
- Da(ya)nışma Merkezleri sığınak talebi olan ve olmayan kadınlarla dayanışabilecek biçimde donanımlı olmalı, kadınlar için çok yönlü destek mekanizmaları zorlanmalıdır. Bu çalışmalar için hem yerel yönetimlerin, hem de merkezi yönetimlerin bütçe ayırması sağlanmalıdır.
- Aile içinde kadına yönelik şiddetle (erkek şiddeti) mücadele eden bağımsız kadın örgütleri olarak kurultaylar aracılığıyla aramızdaki iletişimi güçlendirmeyi, deneyimlerimizi birbirimize aktarmayı, ortak politikalar geliştirmeyi, devleti kadından yana politikalar geliştirmeye zorlamayı, uygulamalarını izlemeyi, değerlendirmeyi, bu çalışmalar içinde bağımsız kadın örgütlenmelerinin de yer almasını sağlamayı, kadın dayanışmasını güçlendirmeyi hedefliyoruz. Kurultaylar, bileşenleri oluşturan bağımsız kadın örgütlerinin yanı sıra, SHÇEK, yerel yönetimler ve feminist kadınların katılımı ve katkılarıyla zenginleşecektir.
- Da(ya)nışma ve sığınak faaliyeti yürüten kadın örgütleri bölgelerinde SHÇEK ile işbirliği yapmakta, başvuran kadınların yönlendirilmesi ve izlenmesi sürecinde gördükleri eksikleri paylaşma ihtiyacı duymaktadır. Bu nedenle Ankara’da bulunan kadın grupları tarafından SHÇEK Genel Müdürlüğü ile bir görüşme yapılacaktır. Görüşmede, alanda bulunan kadın gruplarının SHÇEK’lerle ortak atölye çalışmaları gerçekleştirmesi konusu ele alınacaktır. Ayrıca her bölgede kadın gruplarının temsilcileri insan hakları kurullarına girerek SHÇEK’e bağlı kuruluşlarla iletişimi ve deneyim paylaşımını artırmayı hedeflemektedir.
- Namus adına işlenen cinayetlerle ilgili bir kampanya yürütülecektir. Bu cinayetler Doğu’da töre, batıda aşk, kıskançlık gibi isimlerle adlandırılsa da özünde, kadın bedeninin ve cinselliğinin denetlenmesini hedeflemektedir. Her bölgenin farklılıkları ve özgül koşulları kuşkusuz bulunmaktadır. Ancak namus bütün sosyal, sınıfsal, etnik kesimden kadınların ortak sorunudur ve bütün bu cinayetler erkek şiddetinin ve zihniyetinin en acımasız örnekleridir.
-
- Namus adına işlenen cinayetler Türk Ceza Kanununda kasten öldürme suçunun nitelikli hali olarak açıkça düzenlenmelidir.
- Ceza kanununda yer alan “haksız tahrik” maddesinin yasanın metnine ve gerekçesine aykırı yorumlarla, erkek egemen sistemi koruyan, kollayan ve ödüllendiren şekilde uygulanmasına derhal son verilmelidir.
- Kadın örgütleri namus adına işlenen cinayetlerde devletin ihmalkârlığını ortaya konulmasına dönük davalarda taraf olmalıdır, buna yönelik emsal kararın çıkarılması için çaba harcanmalıdır.
Bu yıl içinde gerçekleştirmeyi öngördüğümüz kampanya, namus kavramının kendisindeki erkek egemen zihniyeti ortaya çıkaracak eylemleri, “namus cinayeti”, “namus adına işlenen cinayet”, “kadın katliamı”, “kadın cinayeti”, “kadına yönelik sistematik cinayet” gibi kavramların sorgulanmasını içerecektir. 11. kurultayda konu ile ilgili bir atölye çalışması yapılması hedeflenmektedir. Kampanya ile ilgili olarak Mor Çatı, Kadın Dayanışma Vakfı, Amargi İstanbul, VAKAD, Bağlar Kadın Kooperatifi, Selis, Gökkuşağı görev almışlardır.
- Kadın intiharları fiili bir baskı içersin ya da içermesin toplumsal cinsiyet kodlamalarının bir sonucudur. Kadınların intihar etmelerine neden olan, onları buna zorlayan toplumsal değerler ve baskılar deşifre edilmelidir. İntiharlar münferit, kişisel olaylar olarak normalleştirilemez, asıl olarak kadınları intihara zorlayan erkek egemen sistem ve bunun üretimini örgütleyen ve koruyan yapılardır. İntihar teşebbüsünde bulunan ve ağır yaralamalarla hastanelere kaldırılan kadınlar gerekli sosyal, psikolojik ve adli incelemeye çoğu kez tabi tutulmamaktadır. Cinayet ve intiharların ardından, yasal soruşturmalar kadının yakıları ve aile bireylerini içerecek şekilde yapılmalı, sorumluların ortaya çıkması sağlanmalıdır.
- Kadına yönelik şiddetin temelini aile, akrabalık, aşiret ilişkileri oluşturmaktadır. Bunu anlamaya çalışırken yapılan geleneksel/modern, çekirdek aile/geniş aile, töre/namus gibi ayrımlar ailenin ve aile içi şiddetin asıl şekillendiği ilişkiler ağının görünmesini engellemektedir. Bu üç kurum yani aile/akrabalık/aşiret üç benzer iktidar formu olarak, farklı kültürlerde farklı şekillerde kendisini göstermekle birlikte sonuçları itibariyle kadına ilişkin kararların verildiği iktidar mekanizmalarıdır. Kadın ve erkek kimlikleri aile içindeki rollere göre yapılmaktadır. Aile içinde kadına yönelik şiddete karşı mücadele edebilmek için, aynı zamanda kadın ve erkeklerin geleneksel rollerine, cinsiyetçi işbölümüne karşı çıkılmalıdır.
- Şiddete maruz kalan kadını mağdur olarak gören yaklaşım doğru değildir. Kadınlar birçok direnme biçimi geliştirebilmektedir. Bu direnme biçimlerini görebilmek, sistemi kavrayabilmek açısından önemlidir. Şiddete maruz kalmak kişisel bir zayıflık değil, yaşadığımız erkek egemen sistemin bir sonucudur. Bu nedenle başvuru alan ve başvuran kadın arasında hiyerarşik bir ilişki kurulmamalıdır.
- Sığınaklar aynı zamanda çocuklar içindir, ancak çoğu kez çocukların ihtiyaçları yeterince göz önüne alınmamaktadır. Sığınakta kalan çocuklar birey olarak görülmeli, sığınağın fiziksel koşulları ve çalışma biçimi onların ihtiyaçlarını göz önüne alarak düzenlenmeli, onların yaşadıkları ve tanık oldukları şiddetle ilgili uzmanlaşmış bir çalışan sığınakta görevlendirilmelidir.
- Medyada kadına yönelik şiddetle ilgili yapılan birçok haber ve program erkek şiddetini meşrulaştırmakta ve tekrar üretmektedir. Bu durumun aktif biçimde takibinin ve teşhirinin yapılabilmesi için MEDİZ (Medya İzleme Grubu) ile işbirliği yapılmalıdır.
- Kurultay feminist bir platformdur. Kadınlar kendilerini tek tek feminist olarak tanımlamasalar dahi kadın bakış açısıyla, kadından yana tutum almaları beklenmektedir ayrıca üretilen politikaların ve faaliyetlerin feminist ilkelere dayanması son derece önemlidir.
- Sakatlık, etnisite, ırk, dil, cinsel yönelim, inanç gibi konularda geniş bir farkındalık yaratılmalı, bu anlamada gerek alanda çalışanların seçiminde gerekse gönüllülerin bu konudaki duyarlılıkları göz önüne alınmalıdır. Ayrıca ayrımcılık oluşturabilecek eğilime, tutum, davranışa, faaliyet ve çalışmalara karşı duyarlı olunmalıdır..
- Kadına yönelik aile içi şiddetle ilgili çalışan kadın örgütlerinin, kadın cinayetleri ile ilgili ceza davalarında müdahil olarak kabul edilmesine ilişkin yasal düzenleme gerçekleştirilmelidir.
- 4320 sayılı ailenin korunmasına dair yasada yer alan “aile” kavramının resmi nikâhlı olmayan birliktelikleri de kapsamasına yönelik gerekli düzenleme derhal gerçekleştirilmelidir. Ayrıca içeriğinin resmi/imam nikâhlı ya da nikâhsız yaşayan kadınların tamamını kapsayacak şekilde düzenlenmesinin yanı sıra, esas olarak erkek şiddetine maruz kalan kadın ve çocukların can güvenliğini sağlamaya yönelik oluşturulmuş bir yasanın “ailenin korunması” olarak adlandırılması kabul edilebilir değildir. Bu noktada yasanın isminin, şiddet uygulayanı uzaklaştırmaya yönelik önlemleri açıkça vurgulayacak şekilde adlandırılması gerekmektedir.
- Aile içince kadınlara ve çocuklara dönük cinsel istismarın, ensestin, açığa çıkartılmasına yönelik farkındalık geliştirme faaliyetlerinin oluşturulması gerekmektedir. Ensest kapalı bir kutu gibi durmaktadır. Bu nedenle boyutları bilinememektedir. Bu konunun açığa çıkartılması için gerekli zemin oluşturulmalıdır.
Kurultayın 10. yılında kadın örgütleri arasında daha güçlü bir iletişim ve daha yaygın deneyim ve bilgi paylaşımını hedefliyoruz. Kurultayın politik süreçlerde daha etkin bir rol alabilmesi için bir “temsil” mekanizması oluşturulmalıdır. Bu mekanizma kadın örgütlerinin bağımsızlığını zedelemeyecek, hiyerarşik olmayan, bilgiye ulaşımı kolaylaştıracak, rekabeti değil, kadın güçlenmesini esas alacak, kadın olma paydasını önde tutacak ve çalışma alanı önceden belirlenmiş bir yapı olmalıdır. Bu ilkeler çerçevesinde nasıl bir örgütlenme modeli kurulacağına ilişkin tartışma Kadın Dayanışma Vakfı, VAKAD, Mor Çatı, İzmir Kadın Dayanışma Merkezi, Selis ve KAMER tarafından kolaylaştırılacaktır. Örgütlenme ile ilgili bu tartışma 11. kurultayda sonuçlandırılacaktır.