21-22 Kasım günlerinde Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın çağrısıyla 25 Kasım “Uluslararası Kadına Yönelik Şiddete Son” günü bağlamında düzenlenen Kadın Sığınakları I. Kurultayı, İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Konferans Salonu’nda Türkiye’nin çeşitli illerinden ve KKTC’den gelen 100’ü aşkın kadının katılımıyla gerçekleşti.
Kurultaya, kadın sığınakları ve kadın danışma merkezleri açmış olan ya da açmak üzere olan kadın gruplarının ve belediyelerin temsilcileri, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı olarak çalışan kadın konukevleri ile Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nün ve bağımsız kadın gruplarının temsilcileri katıldı.
Kurultayda, kadınlar olarak, aile içinde ve dışında, dayaktan evlilik içi tecavüze, namus adı altında işlenen politik cinayetlerden enseste, bekaret kontrollerinden kadının gelir ya da maaşına el konulmasına, kişiliğinin yok sayılıp aşağılanmasına kadar şiddetin tüm biçimleriyle iç içe yaşadığımız halde; hala kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmaya yönelik politikaların oluşturulmadığı ve hatta şiddetin boyutlarının ve varlığının bile tartışma konusu yapıldığı bir kez daha ortaya konuldu.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1993 yılında kabul edilen, “Kadına Yönelik Şiddetin Yok Edilmesi Bildirisi”nde de tanımlandığı gibi şiddet “kadınlara fiziksel, cinsel ya da psikolojik zarar veren ya da verebilecek veya kadınların acı çekmesine neden olabilecek, gerek kamu gerekse özel alanda yapılan bu tip davranışlara yönelik tehditleri ve kadınların özgürlüğünun zorla kısıtlanmasını da içine alan şiddete yönelik her türlü cinsiyetçi davranışı” içerir. Tüm politik ve hukuksal düzenlemelerin de bu tanım doğrultusunda yapılması gereklidir.
Şiddetsiz bir hayat ve can güvenliği kadınların en doğal hakkıdır. Devletin ve toplumun temel görevi şiddetsiz bir yaşam sağlamaktır. Kadına yönelik şiddet en ciddi insan hakları ihlallerinden biridir ve suçlular etkin bir biçimde cezalandırılmalıdır. Aile içinde cinsler arası mülkiyet, güç ve iktidar ilişkilerini de düzenleyen Medeni Kanun’daki değişiklikler bir an once yapılmalıdır.
Kadına yönelik şiddet, “özel hayat meselesi” ve “aile içi bir sorun” olarak geçiştirilemez. Çünkü bu şiddeti besleyen ve kadınların şiddetten çıkış yollarını tıkayan mekanizma, sadece aile içi dinamikler değil, ekonomi, hukuk, toplumsal gelenekler, siyasal politikalar ve eğitim politikaları eliyle kadını ayrımcılığa uğratan, erkeğe bağımlı kılan ve bilinçli olarak kişiliğini yok etmeyi amaçlayan tüm ataerkil kurum ve politikalardır.
Biz artık bu kurum ve politikaların egemenliği altında yaşamak istemiyoruz. Bu yüzden de, ülke çapında politikalar ve organlar oluşturulması gerektiğini biliyoruz. Bu amaçla vereceğimiz mücadelede kadınların kendi özgücünden ve dayanışmasından başka bir güce güvenilemeyeceğinin de bilincindeyiz.
Kadın Sığınakları I. Kurultayı olarak, tüm kadınları öncelikle şiddete karşı örgütlenmeye çağırıyoruz.
Bu örgütlenmenin bir aşaması olarak ilki bu yıl toplanan kurultayımızı, her yıl başka bir ilde toplayacağız. Bu kurultaya katılan kadınlar olarak, kadına yönelik şiddetin önlenmesinin ancak sürekli ve örgütlü bir mücadeleyle mümkün olduğunun bilincinde, ortak bir iletişim ve dayanışma ağı oluşturduk.
İki gün süren kurultay boyunca tüm katılımcılar, tümünü kapsayıcı olmamakla birlikte, aşağıda yazılı isteklerin, kadına yönelik şiddete karşı mücadelede önemini, vazgeçilmezliğini ve aciliyetini vurguladılar.
- Öncelikle var olan sığınaklar ve kadın danışma merkezleri devlet ve yerel yönetimler bütçesinden pay ayrılarak desteklenmelidir.
- Her semtte gizliliği ve güvenliği sağlanan bir kadın sığınağı ve kadın danışma merkezleri açılarak; kadınların her an arayabilecekleri, şiddete uğradıklarında gerekli ilk ve acil bilgileri alabilecekleri, hukuksal olarak acilen yapılması gerekenleri öğrenebilecekleri, acil barınma taleplerini karşılayabilecekleri, tıbbi ve psikolojik destek, iş danışmanlığı alabilecekleri, çocukları için kreş ve eğitim olanakları bulabilecekleri kurumlar oluşturulmalıdır. Bu kurumlar, kadın bakış açısına sahip kadınlar tarafından uluslararası standartlara göre çalıştırılmalıdır.
- Sığınaklarda kalan kadın ve çocukların okul nakilleri ve nüfus bilgilerinin gizli tutulması için İçişleri Bakanlığı’nca muhtarlara bu konuda bir genelge gönderilerek, bu gizliliğin korunması sağlanmalıdır.
- Sığınaklar; tecavüz, çocuk anne, ensest, seks işçileri, uyuşturucu bağımlıları, lezbiyenler vb şeklinde konu alanlarına göre çeşitlendirilmelidir.
- Devlet ve yerel yönetimler, şiddet yaşayan kadınlara ücretsiz olarak, uzun süreli hukuksal yardım ve tıbbi tedavi desteği verecek; barınma, mesleki eğitim ve iş olanaklarına kavuşmalarını sağlayacak; çocuklar için kreş ve eğitim olanakları sağlayacak kurumlar oluşturulmalıdır.
- Tecavüz ve ensest vakalarının yaygınlığı ve acil tedbir gerektirdiği göz önüne alınarak, bu konuda özel eğitim almış tıp, hukuk ve emniyet personeli eliyle takip edilmesi sağlanmalı ve her hastanede ilk muayeneyi yapacak eğitimli özel bir tıbbi ekip bulundurulmalı; ensest yaşayan 18 yaşın altındaki çocuklar 4320 ve ilgili yasalar gereğince derhal korunmaya alınmalıdır.
- Kadın sığınakları ve danışma merkezleri, emniyet, yargı organları, sosyal ve mali yardım kurumları gibi konuyla ilgili kurumlar arasında eşgüdümlü bir çalışmanın sağlanması için gerekli organlar oluşturulmalıdır.
- Okul öncesinden başlayarak, tüm eğitim kurumlarında şiddetin ne olduğunu açıklayan ve kendisini şiddetten ve cinsel tacizden korumanın yöntemlerini anlatan eğitici programlar ve materyaller hazırlanarak uygulanması sağlanmalıdır.
- Medyada kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran, haklı gösteren ve bunun üzerinden izlenme oranını artırmayı amaçlayan cinsiyetçi yayınlara son verilmelidir.
- Aile içi şiddete karşı yükümlülükleri olan tüm meslek grupları (adalet teşkilatı, tıp kurumları, öğretim eğitim kurumları vb) için özel eğitimler verilmeli ve politikalar oluşturulmalıdır.
- Aile içi şiddeti önlemeye yönelik olarak çıkartılan 4320 Sayılı Yasa’nın uygulayıcıları (karakol, savcılık, mahkemeler, avukatlar) ve hatta kadınlar tarafından bilinmediği, bilindiği halde etkin bir biçimde uygulanamadığı, uygulanması için gerekli sistemin kurulmadığı açıktır. Bu çerçevede ilgili tüm kurumlar (Kadın, İçişleri, Adalet, İnsan Hakları bakanlıkları ile Emniyet Genel Müdürlüğü) tarafından, yasanın etkili bir biçimde tanıtılması ve uygulanması için kampanyalar açılmalı; kadın yargıçların yer alacağı ve ihtisas mahkemelerinden biri olacak Aile Mahkemeleri bir an önce kurulmalı; yasanın öngördüğü şiddet tanımı BM’nin kadına yönelik fiziksel-psikolojik-ekonomik-cinsel tüm şiddet biçimlerini içeren tanımı çerçevesinde uygulanmalı; yasanın nikahsız olarak birlikte yaşayan ya da boşanma vb nedenleriyle eşinde ayrı yaşamakta olan kadınları da kapsayarak uygulanması konusundaki tereddütler ortadan kaldırılmalı; korunma kararlarının evrak üzerinden zaman yitirilmeden verilmesi sağlanmalı; yasanın uygulanabilmesi içim polis eğitim kurumlarına ve tüm okullara ders olarak konulmalı; görevde olan Emniyet mensuplarına zorunlu mesleki eğitim programı olarak verilmeli; karakollarda kadınların bu konudaki başvurularını alacak ve takip edecek kadın büroları kurulmalı ve bu bürolarda özel eğitim almış kadın polisler görevlendirilmelidir.
- Tüm barolarda, bir an önce, kadına yönelik şiddet konusunda kadınlara hukuksal danışmanlık verecek ve adli destekte bulunacak kadın avukatlardan oluşan ve bu konuda deneyimli hukukçu kadınların, sığınaklar ve kadın danışma merkezleri gönüllülerinin de yer alacağı Kadın Komisyonları ya da Kadın Hukuk Danışma Merkezleri kurulması için çalışmalara başlanmalıdır.
- Ayrıca bağımsız kadın hareketi içinde yer alan hukuk öğrencileri, stajyer ve avukatlar tarafından ülke çağında her yerde oluşturulacak bağımsız Kadın Hukuk Danışma Merkezleri’ne; aynı şekilde yine kadınlar tarafından oluşturulacak Acil Tıbbi ve Psikolojik Danışma Merkezleri’ne destek verilmelidir.
- Kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin çok uzun soluklu ve zorlu olduğunu biliyoruz. Öyle ki, şiddete karşı mücadele ederken, şiddetin en ağır biçimine uğrayan Konca Kuriş’in kaybolması, Serpil Öğretmen’in tecavüz edildikten sonra öldürülmesi ve diğer örnekler, içinde bulunduğumuz durumun ciddiyetini açıklıkla ortaya koyuyor. Dolayısıyla, hiç bir ulusal, dinsel ve dilsel ayrım yapmadan, tüm kadınları ve kadın gruplarını ortak noktamız olan kadınlık bilincinde birleşmeye davet ediyor, konuyla ilgili tüm meslek odalarını ve gruplarını ve basın mensuplarını yukarıdaki isteklerin yaşama geçirilmesi konusunda katkıda bulunmaya çağırıyoruz.