Skip to main content
Sonuç Bildirgeleri

Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri 7. Kurultayı Sonuç Bildirgesi

“BM 25 Kasım Uluslararası Kadınlara Yönelik Şiddete Son Günü” kapsamında altı yıldır düzenlenmekte olan ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın girişimiyle başlatılan Kadın Sığınakları ve Danışma?Dayanışma Merkezleri Kurultayları’nın yedincisi, 3-4-5 Aralık 2004 tarihleri arasında Çanakkale’de yapıldı. Türkiye’nin çeşitli illerinden 77 kadın örgütü ve grubunun bir araya geldiği Çanakkale buluşmasında, ev sahipliği nedeniyle Çanakkale El Emeğini Değerlendirme Derneği (ELDER)’ne, organizasyon çalışmaları için İletişim Merkezi’ne ve maddi desteğinden dolayı Heinrich Böll Vakfı’na teşekkür ediyoruz. 6. kurultaydan bu yana geçen bir yıl içinde Sığınaklar Kurultayı bileşenleri olarak ileri sürdüğümüz, takipçisi olduğumuz ve aşağıda sıraladığımız taleplerden bazılarının gerçekleşmiş olduğunu görmek bizleri daha da güçlendirdi.
Türk Ceza Yasası’nın hazırlanması ve yasalaşması sırasında kadın hareketinin yürüttüğü kararlı mücadele, TCK’da kadınların lehine hükümlerin çıkmasını sağladı.
Geçen Kurultay’dan bu yana çeşitli bölgelerde birçok danışma ve dayanışma merkezi açıldı. Bu merkezler 7. Kurultay’da kendilerini tanıttılar.
Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı’nda daha önceki mücadelemiz ve taleplerimiz doğrultusunda eksik de olsa “Kadın Sığınakları” açılması konusunda hükümlerin yer alması ile kadına yönelik şiddetle uğraşan kadın örgütleri olarak 5 Temmuz 2004’de ortak dilekçe eylemi gerçekleştirdik.
2004 yılı içerisinde meydana gelen namus cinayetlerinden, özellikle Güldünya Tören ve Nuran H.’nin katliamlarından sonra kadın hareketi namus cinayetleriyle ilgili eylemler düzenledi.
Şiddete karşı örgütlü mücadelenin en önemli araçlarından biri olan kadın örgütleri arasında bilgi, belge, deneyim aktarımı sağlamak, ortak bir dil oluşturmak, eğitim programları hazırlamak ve uygulamak, iletişimi hızlandırmak ve sürekli kılmak için Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın girişimiyle “İletişim Merkezi” kuruldu.
İletişim Merkezi’nin organizasyonu ile Mayıs 2004’te kurultay ara toplantısı gerçekleştirildi.
İzmir Barosu’ndan Av. Ayten Tekeli’nin başvurusu sonucu “evli kadının yalnızca kendi soyadını kullanabilmesi” konusunda AIHM’den oldukça önemli bir karar çıktı.
Kurultay’da, CMUK ile ilgili olarak İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi’nin hazırladığı talepler tartışıldı ve bu talepler için toplanan imzalar, kurultay sırasında Meclis Başkanlığı’na ve milletvekillerine iletildi.
KSGM’nin 13-14 Aralık 2004 tarihleri arasında Cenevre’de yapılacak Birleşmiş Milletler Pekin+10 Ön Toplantısı’na katılacak Hükümet Dışı Kuruluşlar’ın hangileri olacağı konusunda kadın kuruluşlarına hiç bilgi ve haber vermeden kendisinin uygun gördüğü kuruluşları seçmesi kınandı.
Ayrıca Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nün adının, teşkilat yasasının çıktığı şu günlerde, Türkiye’de kadının hiçbir sorunu kalmamış gibi yansıtan ifadesiyle “Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü” olarak değiştirilmesi de eleştirildi.
Kadın Sığınakları Kurultayı bileşenleri kendilerini ve birlikteliklerini güçlendirmek için;
Farklılıkların, “farkındalık” olabildiğinde kazanacağımız zenginlikten yola çıkmak,
Kurultaya katılımın bileşenler ve bütün kadınlar için öneminin farkında olmak,
Kadınlar ve kadın grupları arasında “ötekileştirmeye” karşı ilkeler belirlemek,
Ulusal ve uluslararası platformlarda kendi temsilini örgütlemek, bilgi dışı temsile tepki göstermek,
Fonlardan ortak yararlanmak için havuz oluşturmayı, bağımsız duruşumuzun güvencelerinden biri saymak,
Fon alırken yapılacak anlaşmalarda kendi ilkelerimizle yer almak, fon kuruluşlarına yaklaşımda ortak ilkelerle hareket etmek,
hedeflerini benimsemiştir.
Olumlu bir gelişme olarak bu yıl kurultayın katılımcı sayısı arttı. Kurultay bileşenlerinin ve özel olarak kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye odaklanmamış kadınların/kuruluşların atölyelere katılımı konusunda bir tartışma yaşandı. Kurultayı daha güçlü bir noktaya taşıması için tartışmaya daha sonra devam edilmesine karar verildi.
Mayıs 2004’de yapılan Kurultay Ara Toplantısında “Feminizm”in tartışılması kararı alınmasından yola çıkılarak Kurultayda “Kadına Yönelik Şiddetin Politikleştirilmesi” perspektifi ile çeşitli sunuşlar yapıldı.
Kurultay’da Kadın Sığınakları ve Danışma/Dayanışma Merkezleri; Yasalarda Kadınlara İlişkin Hükümlerin Uygulanması, Yaygınlaştırılması ve Değişiklik Önerileri; Kadın ve Medya; Kadın Örgütleri, Yapı ve Bağımsızlık Sorunu ve Feminist Etik ile Töre, Namus Kavramları, Cinsel Şiddet, Cinsel Özgürlük başlığı altında atölye çalışmaları gerçekleştirilerek aşağıdaki kararlara varıldı.
Genel olarak kadınlara yönelik harcamalar için, özel olarak da şiddetin önlenmesi ve şiddete uğrayan kadınlara destek programlarının hayata geçirilebilmesi için kamu ve yerel yönetim bütçelerinden ödenek ayrılması ve bütçelerin toplumsal cinsiyet bakış açısıyla hazırlanmasının zorunlu hale getirilmesi gerektiği ve bu konuların AB Mevzuatına da girmesi için bu yılki çalışma programına “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele” konusunu alan Avrupa Kadın Lobisi nezdinde girişimlerde bulunulması kararı alındı.
Yerel Yönetimler, öncelikle bağımsız kadın kuruluşlarının açacakları bağımsız sığınakları, onların iç işleyişine müdahale etmeden, mekan ve finansman olarak desteklemelidir. Bu amaçla Yasa’nın Kadın Sığınakları Uygulama Yönetmeliğinin, evrensel sığınak ilkeleri ve bağımsız kadın hareketinin görüşleri göz önüne alınarak hazırlanması için karşılıklı girişimlerde bulunulmalıdır.
Yerel Yönetimler ve Bağımsız kadın örgütlerince açılacak–işletilecek sığınaklarda aşağıdaki evrensel ilkeler gözetilmelidir:
Sığınakların adresleri gizlidir (törenle açılmazlar) ve başvuran kadınlar hakkında bilgiler gizli tutulur.
Kadınlar arasında yaş, cinsel tercih, sınıf, sakat olma, din, mezhep, dil, meslek, medeni hal, milliyet, renk, siyasi görüş vb. durumuna göre ayrımlar gözetilmez.
Sığınaklarda hiçbir kadına veya çocuğa baskı ve şiddet uygulanamaz.
Sığınaklarda çalışmalar yalnızca kadın bakış açısına sahip kadınlar tarafından yürütülür.
Sığınaklar kadınları ve çocukları birlikte kabul eder.
Sığınaklar kadınların ve çocukların güvenliğini sağlamak zorundadır.
Kadınların şiddeti yaşıyor olmaları esastır ve kadınların söyledikleri geçerlidir.
Sığınak ortamı, kadının şiddetten kurtulmanın yol ve yöntemlerini kendisinin bulabilmesi için teşvik edici olmalıdır. Kadınlara şiddetsiz bir hayat kurabilmek için ihtiyaç duyduğu tıbbi, psikolojik, hukuki danışmanlık, meslek kursları ve iş bulma olanakları ile çocuk bakım desteği sağlanmalıdır.Sığınakta kadının özgüvenini yeniden kazanmasını sağlayacak bir yaşam ortamı yaratılmalıdır.
Hem sığınakların adreslerinin gizliliği, hem de kadınlara sığınak dışındaki gerekli destekleri vermek için sığınakların mutlaka kadın danışma merkezleri ile birlikte açılması gereklidir.
Kamu kurumları ve yerel yönetimler tarafından açılan sığınaklar için, “Kadın Korunma Evi”, “Konuk Evi” gibi tanımların kullanılması kabul edilemez. Bu kavramlar, kadına yönelik şiddeti toplumsal bir sorun olmaktan çıkarıp, kadını, esirgenmesi, korunması gereken bir nesne; kadına yönelik şiddeti ise kadının kendi sorunu haline getirmekte ve kadını değişmeden aynı durumda ve aile içindeki geleneksel rolü içinde kalmaya zorlamaktadır. Oysa sığınaklar sadece kadınların can güvenliğini sağlayacak ya da erkek şiddetinden uzaklaşıp, biraz olsun nefes almalarını kolaylaştıracak mekanlar değil, aynı zamanda diğer kadınlar ve çocuklarıyla şiddetsiz bir ilişki kurabilecekleri ve giderek şiddetsiz bir hayatın mümkün olduğunu keşfedecekleri mekanlardır. Bu nedenle yukarıdaki ifadeler yerine “Sığınak” sözcüğü kullanılmalıdır.
Bağımsız kadın sığınaklarının öneminden hareketle, Türkiye kadın hareketinin önemli kazanımlarından biri olan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Ankara Kadın Dayanışma Vakfı sığınaklarının en kısa zamanda yeniden açılması için gerekli kadın dayanışması ve güç birliği sağlanmalıdır.
SHÇEK’e bağlı toplum merkezleri ve sığınakların Yerel Yönetimler Yasası uyarınca yerel yönetimlere aktarılması halinde kadın bakış açısına sahip, Toplumsal Cinsiyet Eğitimi ve Kadının İnsan Hakları Eğitimi almış ve alanında uzmanlaşmış kadın personelin kadro kıyımına uğramaması için alanlarında çalışmalarının devam etmesi gerekmektedir.
Başta TV’ler olmak üzere ulusal medyada kadına yönelik şiddetin yer alış biçimlerine bakıldığında, reyting uğruna yapılan “kadın programları”nda yanlış bilgiler verildiği, kadınların yanlış yönlendirildiği, şiddetin sorgulanmadığı ve kadınların yargılandığını görüyoruz. Bu tür programlar ve yayınlar sorgulanmalı ve teşhir edilmelidir.
Bu bağlamda, medya çalışanlarının olumlu yayıncılığa teşvik edilmesi için medyada kadınları güçlendiren program ve haber yapanları destekleyeceğimizi ifade ediyoruz.
Medya çalışanlarının eğitimi önemlidir. Bu konuda basın-yayınla ilgili örgüt ve STK’larla ilişki kurulmalı ve basın yayın okullarında toplumsal cinsiyet dersleri konulmalıdır.
Kadına yönelik şiddetle ilişkili çalışan kadın gruplarında toplanan bilgi, belge, istatistikler ve araştırmaların kamuoyuna aktarılması konusunda medya ve kadın örgütlerinin ortak çalışması gerekmektedir.
Töre, namus, cinsellik, cinsel şiddet, cinsel özgürlük gibi kavramlar kamuoyunda ve diğer birçok alanda yanlış tanımlanmakta, kadına yönelik şiddetle mücadelede yerine doğru bir biçimde oturtulmamakta ve kadının aleyhine kullanılmaktadır. Bu tanımlara aşağıdaki gibi açıklık getirmek ve ele almak, mücadeleyi kadınlar lehine güçlendirecektir:
Namusun olumlu bir tanımı yoktur. Namus, kadınların bedenleri ve cinsellikleri üzerindeki güçlü, yaygın, örgütlü ve içselleştirilmiş bir ataerkil tahakküm mekanizmasıdır. Namus, cinsel şiddete ve ölüme neden olur, cinsel özgürlüğü yok eder ve cinsel yaşamımızı tek tipleştirir, sınırlandırır. Namus, kadınların yaşadığı insan hakları ihlallerini dile getirmelerini engeller; erkeklerin iktidar ve statülerini pekiştirmesini sağlar ve bu yolla kadınların bedenini metalaştırır.
Töre ve gelenekler namus anlayışını güçlendirir, ama tek başına namusu ifade etmez. Töre ve namus suçları dünyanın ve Türkiye’nin her yerinde yaşanan bir gerçek olduğu için sadece Kürtlere mal edilemez.
Cinsel özgürlük, namus kavramından ve törelerden uzak bir şekilde duygusal ve cinsel haz alma hakkına sahip olması ve kadının kendi bedeni ve cinselliği üzerindeki söz hakkının kendisine ait olmasıdır. Cinsel özgürlük, kadınların özgürlüğünün en önemli alanlarından biridir ve farklı cinsel kimliklere açık olmaktır.
Türkiye’de kadın hareketinde heteroseksist bakış açısı sorgulanmalı, eşcinsellerin görünür olmaları için eşcinsel örgütleriyle bağlantılar kurulmalı ve deneyim aktarımı yapılmalıdır.
Kadın örgütleri bulundukları illerdeki barolarda kadın komisyonları ya da kadın hakları uygulama merkezi kurulması konusunda çalışmalar yapmalıdır. Kurulan ya da kurulacak komisyonlar feminist yöntemlerle çalışmalı ve kadın avukatlardan oluşmalıdır.
Valilikler, kadın örgütleri ile birlikte emniyet, il sağlık, jandarma,diyanet,muhtarlık,tabipler odası,üniversiteler vb. arasında çalışma grupları oluşturmalı. Buralarda toplumsal cinsiyet, kadına yönelik şiddet ve yasalarla ilgili eğitim çalışmaları yapılmalıdır.
4320 sayılı yasanın uygulamaya yönelik sorunlarının giderilmesi için ilgili kamu birimleri gereken özeni göstermeli, idari önlemler almalıdır. Emniyet güçleri, hekimler, hakimler, savcılar ve avukatlar arasında meslek içi eğitimler düzenlemelidir.
Kadınlar haklarını öğrenirken ana dilde bilgilendirilmeli. Ana dilin kullanılması eğitim politikasında da desteklenmelidir.
Emniyet’te “Kadına Yönelik Şiddet ve Cinsel Suçlarla Mücadele Birimi” kurulması konusunda çalışmalar yapılmalı. Bu bağlamda İçişleri Bakanlığı’na, CMK yasasında Adli Kolluk Sistemi kabul edilirse Adalet Bakanlığı’na başvurulmalıdır.
Aile Mahkemeleri Yönetmeliği bir an önce çıkarılmalı ve bu mahkemeler her ilde kurulmalıdır.
Kamu Yasa tasarısına bağlı olarak yerel yönetimlerde kadınlar erkeklerle eşit düzeyde yer almalıdır.
Bilgi edinme yasası doğrultusunda, CEDAW’ın Türkiye raporu; 4320 sayılı yasa değişikliği ile ilgili Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru sonuçları; KSGM Yönetmeliği’nin taslağı kadın kuruluşlarına verilmeli ve kuruluşların yapacakları öneriler dikkate alınmalıdır.
KSGM Yönetmeliği kadın örgütlerinin görüşleri alınarak hazırlanmalı ve bir an önce kabul edilmelidir.
Yasalardaki kadına yönelik ayrımcılık yaratan maddelerle ilgili Anayasa’ya aykırılık itirazına gidilmeli, Medeni Kanunun yürürlüğü ile ilgili olan ve 17 milyon evli kadının 1 Ocak 2002 tarihinden önceki emeklerine el konulmasına neden olan mal paylaşımına ilişkin 10. Maddesi kadın örgütlerinin talepleri doğrultusunda bir an önce değiştirilmeli ve buna ilişkin yürütülen kampanya sonucunda toplanan ve TBMM’ye sunulan 40.000 dilekçeye bir an önce cevap verilmelidir.
Ceza İnfaz Yasası Tasarısı incelenerek, kadınlar lehinde gözden geçirilmelidir.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi öncelikle kadınların dayanışması ve örgütlülüğü sayesinde mümkün olacaktır. Şiddete karşı örgütlü mücadelenin en önemli araçlarından biri olan Kurultaylar’ın yedincisinde bir araya gelen biz kadınlar, kadın örgütleri arasında bilgi, belge, deneyim aktarımı sağlanması, ortak bir dil oluşturulması, eğitim programları hazırlanması ve uygulaması, iletişimin hızlandırılması, bu iletişimin sürekli kılınması, yukarıda belirttiğimiz kurultay kararlarının takibi ve hayata geçirilmesi için İletişim Merkezi koordinasyonunda çalışma grupları kurmaya karar verdik.
HEM SIĞINAKLARI İSTİYORUZ, HEM DE SIĞINAKLARA GEREK DUYULMAYACAK GÜNLERİ

Leave a Reply